18 Aralık 2009 Cuma

Sinema Siyahı Ufuk Çizgisindeki Yaşam

                                         





    UFUK ÇİZGİSİNDEKİ YAŞAM


          Çekirdeğimizden artakaldığımızın izini sürmüş meçhule giden bir yabancının, kırk yıllık tanıdık gibi gelen davranışlarındaki tekrarlı bölümler, onun ısrarcılığı olarak yorumlanırken, yanı başımızdan akıveren yaşamın ağır çizgisi belirginleşir, her gün biraz daha, hem de tam alnımızın orta yerinde.

         Ortadan “ tak ” diye çatlayıverecek olduğumuzdaki öfkemiz midir ki tüm bu derinleşen çizgilerin nedeni. Yoksa diğer taraftan, size paralel, yıllar önce kendilerine öncelikle aşık olunmasını bekleyen mahallenizin kızları, derinleşen çizgilerinizin sebebi olmamanın öfkesini mi yaşamaktadırlar. En sonunda büyük sermaye guruplarına teslim olmak zorunda olan mahallenizin köşesindeki bakkal Rüstem dayı dahi bilemez bu sorunun cevabını. Oysa problemlerle dolu yaşamınız içerisinde beş seçenekli testlerde göstermiş olduğunuz başarının mükâfatının daha güzel olacağını sanır durursunuz. Aslında bu başarınızın temelinde, İlkokul hocanızın siyah önlüğünüz üzerine çalışkanlığınızdan dolayı takmış olduğu kurdeleden kaynaklandığı görüşü hâkim olsa da, “ tembel teneke ” diye acımasızca sınıflandırılmış kurdelesiz sınıf arkadaşlarınızla, sırasal farklılığınızı törpüleyerek kurmuş olduğunuz candan dostlukların en büyü paya sahip olduğu, alnınızda her gün biraz daha derinleşen çizgileriniz kadar kesindir.

          Giderek kesinleşenlerinizle demir atmak zorunda kalacağınız sığ sulara yaklaşırken, okyanus mavisi renginde de ısrarcılığınızın, bazen seyrek seyirde ve azalan bir hızda devam etmesinin sırrını çözmeye çalışan ihtiyar bir balıkçıyla göz göze geldiğinizdeki paniğiniz, sizin de balıkçı olmasanız da ihtiyarlayacak olmanızı bilmenizden değil, şifrelenmiş hayat içerisinde kendi şifrelerinizi çözdükçe, hayatın da şifrelerinin çözülmesi sonucu karşılaştığınız acı gerçekler olsa gerek.






4 Aralık 2009 Cuma

ARAMAK - ARANMAK




ARAMAK - ARANMAK


      Seni gördüğümde çocukluğumda dinlediğim bir masalı hatırladım. Bir İran masalında, sevdiği kadını yüzyıllarca aynı ruhla başka bedenlerde arayan bir adam anlatılır.


     Adam sonunda yüzyıllardır aradığı kadını uzak Ülkelerin birinde bulur. Ona, Güneşli bir Gökyüzü altında birlikte toprak işlemek istediğini anlatır. Kadın sadece gülümser ve uzak Ülkesinde yaşamaya devam eder.

      Seni ilk gördüğümde sıcak bir Ülkede benimle birlikte toprak işleyeceğini, kendi dünyanı bana taşıyacağını biliyordum. Yine bana gülümsediğini biliyordum ki, ben yüzyıllardır yeryüzünde seni aramıştım.